Pages

11 Ocak 2011 Salı

SES KÖRLÜĞÜ


Görmezden gelinen mucize: herkesin ses tonunu ayrıt edebilmek.

Bir gün sizde herkesin ses tonunu aynı şekilde duyamayabilirsiniz!

Körlük denince hep gözle hep akla göz gelir. Bu kelimenin yüzeysel ilk anlamı. Daha derinde ise körlük çok daha yaygındır. İnsanların çoğu bir şeylerin körüdür. Bir çoğumuz neyin körü olduğumuzu bile bilmeyiz. Tıpkı Virginia eyaletinin kuzeyinde yaşayan Steve Royster gibi. 27 yaşında kadar farkında olmadığı bir şeyin farkına ancak o yaşında bir ofiste çalışmaya başlayınca varıyor.

Royster ofiste telefonlara bakmaya başladığında seslerin kime ait olduğunu ayırt edemediği halde herkesin bunu yapabildiğini fark ediyor. ‘’Herkes telefonda benim kim olduğumu anlıyor ama benim kiminle konuştuğum hakkında zerre fikrim yok’’ diyor. Ve o yaşına kadar ailesinin arkadaşlarının telefonda duydukları sesin sahibini tanıyabilmek gibi mucizevi bir yeteneğe sahip olduklarını düşünüyor.

Steve Royster, tıp dilinde ‘’phonagnosia’’ denen hastalığı tyaşıyor. Yani ‘’ses körlüğü’’. Yani, sesleri duyarak sesin sahibini ayırt edemiyor. Bu kişi isterse annesi olsun. Tabii ki en büyük problemi de telefonda yaşıyor. Fonagnosik olan hasta, telefonda dinlediği sesin kadın mı erkek mi, yaşlı mı genç mi, mutlu mu sinirli mi olduğunu anlayabiliyor. Ama konuştuğunun kim olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yok.

‘’Her ses bana aynı geliyor değil. Farklılıkları var. Ama sadece kime ait oduğunu anlamam mümkün değil’’ diye anlatıyor Rosyter. NPR’a konuşan phonagnosia uzmanı Diana Sidtis, beynin, sesten cinsiyeti, yaşı ya da duygusal tonu ayırt eden bölümüyle, sesten kişisel illiyet kuran bölümünün farklı olduğunu hatırlatıyor. Yani bu bölümlerden biri arıza yaptığında diğeri çalışmaya devam ediyor. 

Rosyters, 27 yaşına kadar hasta olduğunun bile farkında değilmiş. Artık hastalığını bilen Royster, telefon geldiğinde ilk olarak arayanın kim olduğunu söylemesi için ısrar ediyor. Tabii ki bir de imdadına yetişen teknoloji var. Telefon ekranlarında kimin aradığını gösteren ‘’caller ID’’ özelliği.

Herkesin ses tonunu aynı şekilde duymak bile insanın hayatını büyük ölçüde olumsuz etkiliyor. 

Tabi bu noktada birde şunu düşünmek gerekiyor. Royster'ın hasta olduğunu öğrenmeden önceki kanaatini hatırlayalım.Arkadaşlarının ve ailesinin sesleri ayırt edebilmesine mucizevi bir yetenek olarak bakıyordu. 

Biz Royster'a nasıl bakıyoruz ses körü hastası.

Peki gerçekte mucizevi olan ne? Ses körlüğü hastalığı mı? Yoksa bizim üzerinde hiç düşünmeden ve şükretmeden yapabildiğimiz sesleri ayırt edebilmek mi?

3 Ocak 2011 Pazartesi

KELİME KÖRLÜĞÜ


Kanadalı romancı Howard Engel, 31 Temmuz 2001 sabahı uyandı, kahvaltısını yaptı ve adeti olduğu üzere kapısına çıkarak abone olduğu gazeteyi kapı önünden aldı. Hatıralarında, ‘’Diğer sabahlardan farklı bir sabah olabileceğinin farkında değildim’’ diye anlatıyor.


Ancak, oldukça farklı bir sabahtı. Abonesi olduğu ‘’Toronto Globe and Mail’’ gazetesinin birinci sayfasında baktığında, o güne kadar görmediği bir gazete ile karşılaştı. ‘’Kiril, Arap ya da Kore gibi bir alfabe ile yazılmış gibiydi gazete.‘’

Yakınlarının kendisine yaptığı bir şaka ile karşı karşıya olduğunu düşündü ve hemen gazetenin ikinci sayfasını açtı. Ama o sayfalar da okuyamadığı bir alfabeyle yazılmıştı. 

Ne olduğunu anlamak için kütüphanesine gitti ve raftan İngilizce olduğuna emin olduğu bir kitap aldı. Ancak bu kitap da tuhaf bir alfabeyle yazılmış bir kitaba dönüşmüştü. Hiçbir şey anlaşılmıyordu. Bütün kütüphanesi bir anlamsızlık yığınına dönüşmüştü.

O anda sorunun kitaplarda ya da gazetede olmadığını anladı. Howard Engel, beyin felci geçiriyordu. Beynin, görme korteksinin okurken kullanılan bölümünde hasar oluşmuştu. Fransız nörolog Stanislas Dehaene’nin ‘’kelime körlüğü’’ dediği rahatsızlığı yaşıyordu.

Uluslararası tıp literatürü ‘’alexia’’ diyor. Biz Türkçede ‘’aleksi’’ diyoruz bu oldukça nadir görülen rahatsızlığa. Hasta hem okuyamıyor hem de yazamıyorsa ‘’agrafili aleksi’’, sadece okuyamıyorsa ama yazabiliyorsa ‘’agrafisiz aleksi’’ deniyor.

Gözleri sapa sağlamdı Engel’in. Herşeyi aynı şekilde görüyordu. En ufak değişiklik yoktu. 

Sayfalardaki karakterleri şekilleri de görüyordu. Ama gördüklerine bir anlam veremiyordu.

Hayatını yazdığı polisiye romanlarıyla kazandığı için bu hastalık onun için çok ekstra bir felaketti. ‘’Yazar olarak buraya kadarmış diye düşündüm’’ diyor.


Engel’in sıradışı rahatsızlığını önceki sayısında, New Yorker dergisinde ‘’A Man of Letters’’ başlığında etkileyici ve uzun bir makaleyle paylaşan ünlü nörolog Oliver Sacks, yurttaşı Howard Engel’ın oldukça tuhaf sağlık şikayetinden, 2002 Ocak ayında kendisine yazdığı mektupla haberdar olduğunu anlatıyor.


Hastalığının ilk şokuyla yazı hayatının bittiğini düşünürek üzülen Engel, çok geçmeden birşeyi farketti. Yazabiliyordu. 31 Temmuz günü gittiği hastanede, hemşire ona kimlik bilgilerini doldurması için bir form verdi. 


Howard Engel o an, sadece okuyamadığını değil, kendi yazdığını da okuyamadığını farketti. Yazabiliyordu ama okuyamıyordu.


Sonraki rehabilitasyon döneminde garip alfabe olarak okuduğu metindeki şekilleri parmağıyla takip ettiğinde, hangi kelime olduğunu hatırlayabiliyordu. Buna ‘’motor hafıza’’ diyor Doktor Sacks. Örneğin, 20 defa üst üste ‘kedi’ yazdıktan sonra parmağınızla boşlukta aynı hareketi yazdığınızda beyniniz hemen kediyi algılıyor.


Parmağınızın bu hareketi beyninizde ‘kedi’ fikrini uyandırıyor.


Bu bize algılarkan değişmez kurallara bağlı olmadığımızın net örneği. Eğer herkes doğduğu andan itibaren Engel gibi görseydi bizleri için gerçeklik o olacaktı.